• BIST 9109.34
  • Altın 2920.624
  • Dolar 34.2683
  • Euro 37.6359
  • Ankara : 12 °C
  • İstanbul : 19 °C
  • İzmir : 20 °C

YAŞAR KEMAL’İN YENİ ROLÜ

29.08.2009 11:56
YAŞAR KEMAL’İN YENİ ROLÜ
Coğrafyamızda gelişen uzlaşma girişimleri, oluşturulmuş kimi koşulların dayatmış olduğu gerçekliktir.

YAŞAR KEMAL'İN YENİ ROLÜ

 

Coğrafyamızda gelişen uzlaşma girişimleri, oluşturulmuş kimi koşulların dayatmış olduğu gerçekliktir. Tasarlanmış bulunan yeni düzende Türkiye'ye verilen başat rolün nedeni enerji koridoruyla sınırlı değildir, elbette; siyasi rejiminin yanında Avrasya ve Orta Doğu ile olan ilişkisi ve de ilgisidir.

 Rusya ve Amerika'nın karşıt iki güç olmasına rağmen, yeni oluşumda sergiledikleri işbirliği, çoktan başlamış bulunan sürecin hızlı olacağını göstermektedir.

Ekonomik ve stratejik açıdan düzenlenmesi planlanan yeni yapılanmanın mimarları Avrupa'yı; en azından orta vadede yok saymayacaklarına göre, Avrupa'nın kadim projesinin ne şekilde revizyona uğradığını tam olarak bilemiyoruz. Ancak, “Yeni Orta Doğu Projesi”nin  silüeti belirmeye başlamıştır.

Söz konusu projenin sahipleri “ bölgenin refah ve huzuru” için değil, kendi çıkarları için, bu coğrafyada huzur istemektedirler; karmaşa ve çatışma ortamını gerektiren süreç tamamlandı; artık uzlaşma zamanıdır, aksi durumda enerji kaynaklarının kullanımı olanaksızdır. 

Türkiye'yi yönettiğini zannedenlerle kendine aydın diyenlerin bir kez bile olsa, dikkatli olmaları gerekir. Çünkü söz konusu olan kişilerin değil, ülkenin geleceğidir. Batılıların yıllardır kamuoylarına ezberletmiş olduğu ve farklı alanlarda iş gören Türk yandaşları aracılığı ile de Türkiye'de karmaşa yarattığı Türk-Kürt, alevi-sünni, dinci-laik gibi kavramların altındaki amacı da anlayalım artık. Kürt ve Ermeni meselesini geçmişten bakarak, günümüzdeki yansımalarını tarafsız bir  bakışla yorumlayan yerlilerin yanında, Batılı araştırmacı ve bilim adamlarına da kulak verelim…

PKK liderleriyle görüşen kimi gazetecilerle, yine PKK ile masaya oturmamızı salık veren yazarların tutumları “kendinden menkul” değildir, kuşkusuz. Lanet bir zihniyetin PKK ile ( yaratılmış bulunan) Kürt meselesini aynı hamur içerisinde yoğuruyor olması sıkıntı yaratmaktadır. Hükümetin de “Kürt açılımı,” adı altında paket oluşturduğu söylemleri yaraya tuz-biber ekecek türdendir. Ne demek Kürt açılımı. Eğer Güneydoğulu kardeşlerimize birtakım demokratik haklar verilecekse, ki elbette verilmelidir; ancak bu,  tüm ülke halklarının arzuladığı “demokratik haklar” olmalıdır…

Yukarıdaki gerekçelerle “dış kaynaklı” bir eylem planını gerçekleştirme çabaları toz-duman içinde sürdürülmektedir. Batı'nın dün yarattığı “Kürt Teali Cemiyeti,” bu günün DTP' sidir, yine dünün “Şeyh Sait”i  bu günün “Apo” sudur. Dünün “Tanin, Vatan ve Ferda” gazetelerine eş değerdeki basınımız ile bu gazetelerdeki kimi yazarlarımız tembihlenmiş bir durumda çalışmalarını başarıyla yürütmektedirler…

Yukarıda sözünü ettiğim yazarlar, bu günlerde yeniden Yaşar Kemal hayranı kesildiler. Yazarın kitaplarına dair bir övgü yok makalelerinde; yalnızca onun büyük bir adam olduğu vurgulanıyor. Aynı zihniyette fakat ayrı gazetelerde yayımlanan Yaşar Kemal makaleleri ister istemez dikkat çekiyor. PKK'yı yaratmış bulunan Batı'nın yıllardır sözcülüğünü yaparak ülkesi hakkında olmadık laflar eden Yaşar Kemal'in Güneydoğu halkı üzerinde etkili olacağı su götürmez bir gerçektir. Orhan Pamuk gibi misyonunu tamamlamadığı için Nobel Ödülünü alamamış olsa da, Fransız kaynaklı birçok ödülü bulunan Yaşar Kemal, Çankaya Köşkünde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün elinden “en büyük ödülü” aldıktan sonra,  düzenli olarak gündeme getiriliyor…

 Yukarıdaki bölümde sözünü ettiğim AB'nin şimdilik anlayamadığımız zihniyet değişikliğini Yaşar Kemal'in söylemlerinden anlamak mümkündür. Ancak, İçişleri Bakanı yapılan görüşme hakkında, onun görüşlerini yansıtacak herhangi bir bilgiyi sızdırmış değildir. Bununla birlikte yazarın yeni rolünün ne olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Ne var ki; nasıl bir uzlaşma önerisinin dayatıldığını, A ve B planlarının neler olduğunu, bu önerilerin benimsenip benimsenmeyeceğini şimdilik bilemediğimizden, Nobel Barış Ödülü'nün henüz havada olduğunu söyleyebiliriz.

Batı'nın doğal olarak baş tacı ettiği ünlü yazarın bölücülerin sözcülüğünü yaptığı, yada yaptırıldığı yıllarda, “Der Spiegel” dergisinde, Ocak 1995'de yayınlanan ve büyük gürültüler koparılsa da, hiçbir şey yapılamayan makalesi unutulup gitmiştir. 2000'li yılların başında yazdığım “Doğu Sorunu,” adlı bir denemede bundan söz etmiştim. 2007'de yayınladığım “Yeni Modern” adlı kitabımda yer verdiğim denemeden bir alıntıyı bellekleri tazelemek açısından aktarıyorum.  

“… Bildiğim kadarıyla Türkiye'deki Kürt grupları bağımsız bir devlet kurmak istiyorlar. Bunu istemek onların en doğal hakkıdır. Bütün insan hakları deklarasyonları, halklara kendi kaderini kendi belirleme hakkını verir. Doğuda köylerin yıkılmasıyla halk göçe zorlanıyor. Bu göçü başlatan Ankara, silahsız Kürt halkına karşı savaş ilan etti. Bu topyekün savaş, katliamı ve işkenceyi de içeriyor. 23 Nisan 1923' ten itibaren Kürtler üzerinde inanılmaz bir baskı vardır. Tüm süreçlerde Kürtlerin dili ve kültürü yok edilmek istendi. Bu bir insanlık suçudur. Bu ihlaller 21.yy' da teker teker gün ışığına çıkartılacak ve bu dava, alışıldığı gibi, mahkemelerde görülmeyecektir…   Yaşar Kemal”

            Yaşar Kemal'in 1995 yılında, (Batı yapımı) bu sorunun 21.yy.ın başlarında çözüleceğine dair söylemi gerçekleşme aşamasına gelmiştir. Böylece, bunun bir kehanet değil, bir proje olduğu anlaşılıyor. Apo'nun avukatları aracılığı ile verdiği mesajın satır aralarında “ulus” olma teklifinin bulunması ilginçtir. Ayrı bir devleti düşünmedikleri fikri ise önemsizdir. Çünkü ulus kavramı anayasada yer aldıktan ve bu durum böyle kabul edildikten sonra, her şeyin kendiliğinden çözüleceği açıktır.. Toprağı olmaksızın, bağımsız  ve kendini yönetmeyen bir ulus olur mu,? Olmaz elbette, bu statü onların uygun bir zamanda bağımsızlık ilan etmeleri açısından gereklidir. Bu tarz bir uzlaşıdan yana görünmelerinin nedeni de budur, kuşkusuz.

            Üç çeyrek asırdır, yönetimlerin zafiyetinden doğan hastalıkların bedelini ödemeye çalışan Türk halkı, daha ödeyeceği pek çok bedelin bulunduğu konusunda  ne oranda bilgi sahibi, bunu bilemiyoruz. Yukarıdaki sorunların neden değil, bir sonuç olduğu fikrini benimseyenler, her türlü çıkar peşinde koşanların bilinçli olarak demokratikleşmeyi engellediklerini bilir. Eğitim ve ekonomideki savsaklamanın ve de tüm özgürlüklerin rasgele uygulanmış olmasının bedeli gerçekten çok ağır…

            Ulusal usancı doruk noktasına ulaştırmış bulunan; adına lider dediğimiz kişilerin  ağız dalaşı, umutsuzluğumuzu giderek pekiştiriyor. Her alanda yığılı bulunan yaşamsal sorunlara ilişkin çözüm arayışları yerine, yaratılmış bulunan gündemlerin rüzgarıyla, daha ne kadar savrulacağımızı bilememek ise, geleceğe yönelik yeni bedellerin hızla oluşmaya başladığını gösteriyor…

Ferruh SİDAR

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar
Hami AYDOĞDU
29 Ağustos 2009 Cumartesi 15:00
Doğru Söze Ne Denir?
Sayın Ferruh SİDAR; yazdıklarınız tozlanmış beyinleri, paslanmış kalpleri açmaya yeter mi bilemiyorum ama ülkenin geleceği için endişelnmeliyiz, doğrusu uyanmalıyız artık. Yüreğine sağlık
85.106.244.157
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2008 Gölbaşı Taraf | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0312 484 23 84 0541 200 20 19 0533 966 12 89 | Faks : 485 04 53 | Haber Yazılımı: CM Bilişim