Arınç: DTP'nin tavrı hazmedilemez
CNN Türk'teki ''Ankara Kulisi'' programına katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Açılım karşında DTP'nin tavrını hazmedemediğini açıkladı.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Böyle bir süreçte (Demokratik Açılım süreci) bizim ne örgütle, ne de İmralı'daki kişiyle bu meseleyi ne konuşmamız, ne onlara göre bu süreci devam ettirmemiz, ne de onları düşünerek bu sürece yön vermemiz kesinlikle mümkün değildir'' dedi.
CNN Türk'te yayınlanan, ''Ankara Kulisi'' programında soruları yanıtlayan Arınç, DTP hakkında Anayasa Mahkemesinde görülen kapatma davasının ''Demokratik Açılım'' sürecini etkileyip etkilemeyeceğine ilişkin bir soru üzerine, DTP hakkında dava açılmasının üzerinden 2 yıl geçtiğini anımsatarak, siyasi partilerin kapatılmasından yana olmadığını söyledi.
Anayasa'nın 67, 68, 69. maddelerinde ''süratle'' değişiklik yaparak, siyasi partiler rejiminin daha da güçlendirilmesi gerektiğini ifade eden Arınç, ''Türkiye, bir parti mezarlığı olmamalı, eğer 'Anayasa'da parti kapatma mutlaka kalmalı' düşüncesi varsa bunu çok sıkı kayıtlar altına almalıyız'' dedi.
Arınç, demokratik açılımın bir devlet projesi olması gerektiğini vurgulayarak, bunun Türkiye'nin en önemli meselesi olduğunu belirti.
Bu sorunun çözülmesinin çok zor şartlar altında mümkün olduğunu anlatan Arınç, şunları kaydetti:
''Bu zorlukların altına sadece bir siyasi iktidarın girmesi mümkün değildir. Hem siyasi mutabakatın parlamento içinde ve dışındaki partilerle sağlanması gerekir, hem de tüm kurumlarla... Sürecin desteklenmesi gerekir. Kim ne kadar destekler, neresinde destekler, bunlar ayrı konular ama bunu sadece AK Parti iktidarının tek başına ortaya koyup, sadece kendi imkanlarıyla başarabileceği, diğerlerinin buna tamamen karşı olabileceğini tasavvur bile etmek mümkün değil. Yani herkes, sorumluluğu ölçüsünde kabullenebileceği bir süreç olarak bunu düşünmeli. Şimdi buna biraz aykırı bir görüntü var. Nedir o? Ana muhalefet partisiyle, muhalefet partisi belli açılardan biraz da sert olarak, biraz da sert ifadelerle iktidarı bu süreç dolayısıyla, 'hainlikle' suçlayacak noktaya geldiler. Diğer partinin durumuna gelince, doğrusu o da kendi içerisinde homojen bir yapı olmadığı için bu sürecin belki başarıya ulaşmasını istiyor gibi gözüküyor ama meseleyi İmralı ile yani Öcalan ile ve meseleyi PKK ile de bağlantılı görüyor. Bu bir gerçek. Bunu dünkü konuşmalarda açıkça ifade ediyor. Türkiye'nin böyle bir gerçeği olabilir, ama böyle bir süreçte bizim ne örgütle, ne de İmralı'daki kişiyle bu meseleyi ne konuşmamız, ne onlara göre bu süreci devam ettirmemiz, ne de onları düşünerek bu sürece yön vermemiz kesinlikle mümkün değildir. Bunu biz söylüyoruz, bize inanan herkeste bunu biliyor.''
''ÖNEMLİ SİYASAL AKTÖR...''
DTP'nin sürecin içerisinde bir siyasal aktör olarak çok önemli olduğunu vurgulayan Arınç, ama DTP'nin önemine göre hareket etmediğinin görüldüğünü ifade etti.
Arınç, ''Hem Habur'daki karşılama törenlerinde görüyoruz, hem bugünkü olaylar sebebiyle Öcalan'ın İmralı'daki sıkıntılarını anlatırken kullandıkları cümlelerden görüyoruz. Hem grup toplantılarını, hem Türkiye'nin her yerindeki yaptıkları toplantılardaki, hep marjinal, hem de ajite edici sözlerinden anlıyoruz ki hatta birisi diyebilir ki 'DTP bu sürecin tam karşısında, yani bunun başarıya ulaşmasını istemiyor.' Ben tam o kanıda değilim ama görüntü buna hak verdirecek bir görüntü. Ben DTP ile de oradaki milletvekili arkadaşlarımla da görüştüğüm zaman onların çok büyük bir kısmının samimi olarak bu sürecin başarıya ulaşması ve Türkiye'ye huzur gelmesi konusunda, terörün bitmesi konusunda istekli olduklarını görüyorum ama parti bütünüyle verdiği görüntü buna hak verdirecek bir görüntü. Topluma verdiği mesajlarla bundan çok uzakta. Yani parlamento içerisindeki üç partinin durumu bu'' diye konuştu.
Parlamento dışındaki partilerden ise destek olduğunu dile getiren Arınç, kimisinin yazılı olarak desteklerini ifade ettiğini söyledi.
Arınç, siyasal mutabakatın mutlaka Meclis içerisinde olmasının gerekmediğini vurgulayarak, ''Ama bir ana muhalefet partisinin özellikle bu konu üzerinde zamanında fikir, düşünce veya rapor bazında bir çalışma yaptığını biliyorsak onun şimdi 'şurası iyi ama, burasında şu yanlışlıklar var, şurası da böyle olmalı' demesini beklerdik. Tam karşı cepheden buna karşı çıkış var. Bu karşı çıkış maalesef toplumda bir ayrışmaya, İzmir'de yaşanan olaylar gibi başka yerlere sıçraması mümkün olaylar gibi bir çatışmaya da yol açabilir'' dedi.
Olayların süreci başarıya ulaştıracak olgunlukta gelişmesi gerektiğine işaret eden Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
''Her menfi olay sürece etki yapar. Habur'daki olayın dışardan gelişlerin önünü nasıl kestiğini hepimiz biliyoruz veya bununla ilgili olarak planlanan konularda hemen bir rezerv koyduğumuzu, 'böyle geleceklerse hiç gelmesinler' noktasına bir anda ulaştığımızı görüyoruz.
Şimdi Öcalan bir hükümlü, 1999'dan beri cezaevinde. F tipi koşulların uygulanması insani açıdan düşünülmüş. Bunu Avrupa da istiyor, bizim kendi hukukumuzda da buna yer var. Dolayısıyla tecrit koşullarının F tipi koşul haline getirilmesi için Adalet Bakanlığı bir çalışma yapmış. 'Yalnız kalmasın' diye. Çünkü günde 2 defa, sanıyorum havalandırması var, ortak alanlar var vesaire... Bunları en iyi Sadullah bey bilir. Böyle bir iyileştirme yapıldığı söylendi. Bu, Bakanlar Kurulu'nda da Sayın Adalet Bakanı'nın verdiği bilgiyle belki de konuşulmuştu. Şimdi ona yönelik bir iyileştirme yapılıyor, ama içeriden Öcalan ve avukatları dışarıya başka haber gönderiyorlar. 'Efendim 12 metre idi 6 metreye indi' Ölçmüşler, biçmişler 11,80 çıkmış. Bu bahane mi böyle bir şey olamaz. 'Efendim hastaymış nefes alamıyormuş, öksürük krizleri tutuyormuş' Yani sağlık şartlarını biz kötüleştirmiyoruz. Bir insanın kendisinde rahatsızlık varsa, öksürdü diye ne yapacağız yani, Kızılay'da mı gezdireceğiz, nereye götüreceğiz. Bir hükümlünün kendi şartlarının iyileştirmesi yine hukuk devleti olan Türkiye de yine F tipi koşullar neyse onun için bir gayret sarfedilmiştir. İçeriden, 'ben şu durumdayım, hadi bakalım' deyip çocukları sokağa salmanın, Türkiye'nin pek çok yerinde bugün gösterilerle, polise karşı taşlarla tahrip edilen yerlerle herkesi korkutmanın, herkesi ürkütmenin, herkese 'acaba' dedirtmenin alemi yok. Bunlar aynı zamanda suç olan şeyler. Bunların takibatı yapılacaktır ama sadece 'Öcalan haber gönderdi' diye bir siyasi partinin bu konuda açıklama yapmasını ve Öcalan'ın ağzıyla adeta konuşmasını doğrusu ben hazmedemiyorum.''
Bu süreçten ''şu parti böyle yaptı, bu parti şöyle yaptı'' diye vazgeçme noktasında olunmaması gerektiğini söyleyen Arınç, ''Bu, Türkiye'nin hayrına bir çalışmadır. Buna hepimiz destek olmalıyız. DTP isterse köstek olsun, yine de bunu başarmaya mecburuz. O zaman DTP kendini o halkın temsilcisi olarak değil, başka bir yerin temsilcisi durumuna düşürmüş olur, kaybeden DTP olur. Halbuki sürece dahil olsa ve olumlu işler yapsa, bence sürece en büyük katkıyı yapmış olur'' dedi.
ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ
Arınç, bir süredir sürdürülen Alevi Çalıştayı'ndan hangi sonuçların çıkacağının beklendiğinin sorulması üzerine, kültürel hakların verilmesi noktasında iyi bir noktada olunduğunu söyledi. Arınç, ''Ama sadece bugün değil, AB konusunda müktesebatı uygulamaya çalışan her hükümet en çok Anayasa değişikliğini yaptı. Yani 'bunu sadece biz yaptık' dersek yanlış olur. Mesela MHP, DSP, ANAP koalisyonu, 1999-2002 arasında, Anayasa'nın sanıyorum 31 maddesi değiştirildi. Sanıyorum, bugüne kadar en kapsamlı değişiklikler o dönemdedir, bunların içerisinde DGM'lerden ölüm cezalarına kadar çok farklı şeylerde vardır'' diye konuştu.
Arınç, 2002'den sonra müzakere eden ülke konumuna gelince işin daha da iyileştiğini ve hızlandığını belirterek, ''Bundan sonra da belki yapacağımız başka şeyler var ama Anayasa değişikliği yapmak mevcut muhalefet partilerinin tutumuyla neredeyse imkansız hale geldi'' dedi.
İnsanların kendilerini daha rahat ifade etmek istediklerini anlatan Arınç, Alevi Çalıştayı konusundaki çalışmayı Devlet Bakanı Faruk Çelik'in yaptığını anımsattı. Arınç, şunları kaydetti:
''Çok iyi bir ekiple sanıyorum beşincisini yaptılar veya yapmak üzereler. Bunlar o kesimin önderleriyle, fikir adamlarıyla birlikte yapıldı. Din adamlarıyla belki birlikte yapıldı. Ben katılmadığım için sadece dışarıdan biliyorum. Şimdi beşincisinden sonra iş sonuçlanmaya başlayacak. Müşterek alınan kararlar şeklinde topluma deklare edilecek. Sayın Çelik'in Bakanlar Kurulu'nda verdiği bilgiyi ben şahsen çok önemsedim. Buraya katılan herkes özgürce fikirlerini söylemekten, uzlaşmaya çalışmaktan, tartışmaktan fevkalede memnun olmuşlar.
Alevi topluluğu Türkiye'de milyonları bulan bir topluluk, Türkiye'nin temelinde olan bir topluluk. Biz bu ülkede binlerce yıldan beri yaşıyoruz. Maalesef son yıllarda, son zamanlarda kavgalar bazı şehir isimleriyle anılan olayları yaşasak dahi bu beraberliğimiz çok şükür bugüne kadar da devam etti. İnançları açısından İslam içinde bir Alevilikle, daha başka bir inanç grubu olarak Alevilik veya başka kültürel değerler bakımından Alevilik hep tartışılmıştır. Ama bunların varacakları, gelecekleri nokta, Türkiye'de hem hükümetin onlara sağlayacağı imkanlar bakımından, hem de onların kendilerinin çok daha güvenli bir Türkiye'de, hem de çok daha talepleri yerine getirilmiş bir Türkiye'de yaşamaya sevk edecektir.
Bir kısım Alevi ismini kullanan dernekler, federasyonlar veya kuruluşlar, bunların bir kısmı politize olmuş topluluklardır. Bunlar o kesimin tamamını veya toplumunu temsil etmiyor olabilirler ama Alevilikle doğrudan ilgili kişi ve kurumların ben bu çalıştayda temsil edildiği kanaatindeyim. Dışarıdakiler beğenmiyor olabilirler ama sonuçta varılacak müşterek kararların hem Diyanet, hem cemevleri açısından, hem de başka talepleri varsa, mesela 'Alevilerin tamamının bulunduğu köylerde cami açılmasın' demeye kadar, din dersleriyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden geçmiş kararların uygulanmasına kadar... Sanıyorum bu konularda çalıştayın sonunda bir bildiri yayınlanacaktır.''
''Dönüp dolaşıp tartışılan bu millet tarifinde, Türklüğün tarifi sanıyorum. MHP'nin de CHP'nin de en çok üzerinde durdukları konulardan biri de bu. Türklüğün iktidar tarafından üst kimlik olarak görülmediği noktası. Bu konuda sizin görüşünüz merak ediyoruz. Bu konuda Anayasa değişikliği olacak mı? Millet anlayışı değiştirilecek mi?'' sorusuna Arınç, ''Yani eylem planımızda da Meclis'te açıkladığımız konular içerisinde böyle bir düzenleme yok ama teorik olarak nasıl bakıyorsunuz derseniz, ben öyle bir izaha da yatkın bir insanım. Yani bugünkü bir tariften farklı bir tarifin olabileceği konusunda düşünüyorum. Çok gerçekçi olmamız lazım. Yani eskiden belki bu kadar güçlü değildi. Etnik kökeni ifade etmek veya onunla iftihar etmek, onu ön plana çıkarmak... Anayasa değişikliği konusunu biz düşünmedik, şuanda da gündememizde yok'' yanıtını verdi.
beyazgazete.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tel : 0312 484 23 84 0541 200 20 19 0533 966 12 89 | Faks : 485 04 53 | Haber Yazılımı: CM Bilişim